Güney Marmara’da deprem hareketliliği arttı, uzmanlar yapı stoku için uyardı

Yaklaşık 6 milyon kişinin yaşadığı Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova, yüzyıllardır şiddetli depremler üreten Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batı kolunun güneyinde yer alıyor.

Tamamı birinci derece deprem kuşağında olan 4 ilde aktif fayların üretebileceği depremlerle ilgili bilimsel araştırmalar yürütülürken, bazı şehirlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile belediyeler tarafından kentsel dönüşüm çalışmaları yapılıyor.

“DEPREM TAHMİNİ YAPARKEN DAHA DİKKATLİ DAVRANMALIYIZ”

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süha Özden, Güney Marmara’da artan deprem hareketliliğinde son büyük sarsıntının 4 Mart’ta Yenice-Gönen Fayı’nda 4,9 büyüklüğünde yaşandığını hatırlattı.

Bursa’nın Gemlik ve Mudanya, Çanakkale’nin Biga ve Yenice, Balıkesir’in Gönen ilçeleri ile çevrelerinde son bir yılda büyüklüğü 4’ten fazla depremlerin yoğunlaştığını belirten Özden, aktif doğrultu atımlı ve büyük fayların her zaman 7’nin üzerinde deprem üretme potansiyeli taşıdığını vurguladı.

Güney Marmara’daki yerleşim bölgelerinin zemin özelliklerine işaret eden Özden, şunları söyledi:

“Çanakkale ve çevresi ile Balıkesir’in Bandırma ilçesine doğru ilerleyen bölgedeki zemin koşulları, özellikle büyük ve ana yerleşim birimlerinde iyi değil. Her ne kadar Bursa, Uludağ’ın eteklerinde kurulu olsa bile onun için de aynı şey söz konusu. Üzerindeki yapı stokunun da buna uygun hale getirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bazı yerlerde dönüşümün artık şart olduğunu görüyoruz. Bu noktada çalışmaların biraz daha hızlanması gerektiğine inanıyoruz ki bir sonraki nesillere daha sağlıklı yaşam ortamları bırakabilelim.”

Yenice-Gönen Fayı’nda 1953 yılında 7,2 büyüklüğünde deprem yaşandığını anımsatan Özden, “Çok kısa süre geçmiş olmasına rağmen aynı yerde büyük bir depremi görebiliyoruz ya da deprem tekrarlanma aralığının çok uzadığını biliyoruz, Marmara’da olduğu gibi. Buna tabii ki yer kabuğu ve onun dinamikleri karar veriyor. Oradaki o alanlarda ve noktalardaki stresin birikmesi, dağılımı ve açığa çıkmasıyla son buluyor.” diye konuştu.

Uzmanlar Bursa’nın Uludağ eteklerine kurulmuş olmasına rağmen yapı stokunun iyi olmadığına dikkat çekiyor.

“ZEMİN KADAR İŞÇİLİK DE ÖNEMLİ”

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adem Doğangün de Güney Marmara’da yaşanabilecek şiddetli depremde Bursa’nın etkilenme ihtimalinin çok yüksek olduğunu anlattı.

Kentteki yapıların yarısından fazlasının riskli olduğunu savunan Doğangün, Bursa Büyükşehir Belediyesinin kentsel dönüşüm konusunda Japon bilim insanlarıyla çalışma yürüttüğünü ve bu kapsamda binaların ve zeminin hızlı değerlendirme yöntemleriyle durumlarının belirlenmeye çalışıldığını aktardı.

Depremde zemin kadar işçiliğin de önemli olduğunu vurgulayan Doğangün, “Bazen projesinin aynı olduğunu düşünüyorsunuz. Aynı projelendirilmiş, yan yana olmasına rağmen biri yıkılıyor, diğeri yıkılmıyor. Zemin özellikleri de çok değişmiyor. İşte burada işçiliğin önemi ortaya çıkıyor.” ifadesini kullandı.

İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Jeofizik Mühendisi Doç. Dr. Mustafa Şenkaya, Yenice’deki depremin çok parçalı ve kırıklı yapıya sahip fay üzerinde gerçekleştiğine dikkati çekti.

O bölgedeki hareketliliğin Bursa özelinde yükleme ya da tetiklemeye yol açmasının pek mümkün görünmediğini söyleyen Şenkaya, şunları kaydetti:

“Bursa’nın çevresinde büyük deprem yaratabilecek birçok fay bulunuyor. Aslında Bursa’nın zemini, kent çevresinde gerçekleşebilecek orta veya üstü büyüklükte bir depremden etkilenebilecek ya da o depremlerin etkisini daha fazla büyüterek yapılara yansıtabilecek bir yapıda. Dolayısıyla bizim Bursa’nın etrafındaki depremlerin ne zaman ya da hangi büyüklükte olacağını düşünmemizden ziyade gerçekleşecek bir depremin etkilerini, bulunduğumuz konumun bunu ne kadar büyüteceğini ve yapılara nasıl yansıtacağını araştırmamız gerekiyor. Çünkü Bursa verimli topraklara sahip bir ova. Dolayısıyla bizim odaklanmamız gereken nokta aslında depremin ne zaman ya da hangi büyüklükte olacağı değil, olduğunda Bursa Ovası üzerinde hangi bölgelerin daha fazla etkileneceği ve nasıl etkileneceği olmalı.”

Gemlik de son dönemde sismik hareketliliğin arttığı noktalar arasında yer alıyor.

“KAYAPA-YENİŞEHİR FAYI’NI ARAŞTIRMAMIZ, DETAYLANDIRMAMIZ GEREKİYOR”

Doç. Dr. Şenkaya, Güney Marmara genelinde fay hareketlerini gözlemlemek için lokal bazda mahalle ve sokak taraması yapılmasının önemli olduğunu belirtti.

Kahramanmaraş merkezli depremlerde büyük yıkımın yaşandığı Hatay ile Bursa arasında benzerlikler olduğuna vurgu yapan Şenkaya, “Bizim de yapı stokumuz, tarihi bir kent olmamız nedeniyle çok eski, farklı dönemlerde imal edilen yapılarımız var. Bursa Ovası’nın zemin özelliklerini tam anlamıyla mahalle, sokak ölçeğinde değerlendirebilirsek, bu bilgileri alabilirsek, birden fazla bilim insanının jeofizik, jeoloji, inşaat gibi alanların birlikte çalışmasıyla depremin zemin üzerinde yaratacağı etkiyi, zeminin de yapıya nasıl bunu yansıtacağını çalışabiliriz.” görüşünü dile getirdi.

Bursa Ovası’nın kuzeyinde ve güneyinde fayların olduğunu ifade eden Şenkaya, şöyle konuştu:

“Birincisi, Kayapa-Yenişehir Fayı’nı araştırmamız, detaylandırmamız gerekiyor. Tam olarak bu fayın, Bursa Ovası’nın oluşmasında etkin olduğu düşünülen ve 1855’teki o malum ve meşhur deprem ikililerini, serisini yaratan fay olduğudur. Bunun üzerine biraz çalışmalıyız ve bu fayın ova üzerindeki durumunu daha net bilimsel verilerle o çalışmanın da üzerine koyarak sürdürmeliyiz. Bursa özelinde depremin nerede olduğunun çok bir önemi yok çünkü Bursa’nın zemin özellikleri, çevresindeki 150-200 kilometre yarıçapında olacak orta veya üstü büyüklükteki bir depremin etkilerini depreme yakın bölgelerden daha fazla bizlere hissettirecek karakterde. Bizlerin buna hazırlıklı olması gerekiyor.”

BİNA KİMLİK KARTI, KAREKODLA YAPININ ÖZELLİKLERİNİ GÖRÜNÜR HALE GETİRİYOR

Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahri Apaydın, binaları satın alacak kişilerin özellikle betonun kalitesi ve kullanılan demir miktarı konusunda bilgilendirilmesi gerektiğini anlattı.

Bunu yapabilmek için bina etiketi olarak adlandırılabilecek “Bina Kimlik Kartı”nı geliştirdiğini, önerisi üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca bu kartın kullanılmaya başladığını ifade eden Apaydın, şunları kaydetti:

“Bunun hızla yaygınlaştırılması lazım. Bunu yaygınlaştırdığımızda tüketiciler daha bilinçli hale gelecek. Örneğin kiralık bir ev tutan kişi bakacak, bina kimlik kartı yoksa diyecek ki ‘Bu binaya demek ki güvenilmeyebilir’. Çünkü sonradan yapılmamış. Buna göre daha sağlam binalara talebi artırabiliriz. Bu kimlik kartları yeni yapılan binalara takılmak için zorunlu tutuluyor. Bir ya da iki sene önce zorunlu tutuldu. Bu kart yoksa, dış görünüşü ne kadar düzgün olursa olsun eski yapılar da bir makyaj yapılarak yeni binaymış gibi tüketicilere sunulabiliyor ama bu kimlik kartı belirli tarihten itibaren takıldığı için her binada yok. Kimlik kartı olup olmadığına bakmak lazım. Öyle bir planlamasını yaptım ki mesela bina kimlik kartına bir karekod koyuyoruz, akıllı telefonlarımıza okutarak belirli bilgilere ulaşıyoruz. Mesela beton kalitesi C25 mi, C30 mu? Bu çok önemli, binanın dirençli olup olmadığıyla ilgili. Bunun üzerine çalışmalarım devam ediyor. Bunun geliştirilmesi gerektiğini ve ihtiyaç olduğunu görüyorum.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir