Gazeteci Yılmaz Özdil’in Youtube kanalından yaptığı Çadır Kültürü ve Türk Aile yapısı değerlendirmesi, toplumun nasıl yozlaştığına ve aslında kendisine ait olan fabrikaların, merkez bankasının, topraklardan nasıl bihaber olunduğuna dair acı ama gerçek tabloyu gözler önüne serdi.
Aile kavramının güya bizim toplumda çok önemli olduğunu aktaran Usta Gazeteci, aslında bu durumun sanıldığı gibi olmadığını, boş yere sürekli bir şeyleri biriktirme ve herkesten gizlemenin ne boyutlara geldiğini açıkladı.
Ülkede satılan her şeyin aslında toplumun kendisine ait olduğunu ama bu durumun toplum tarafından idrak edilememesini Çadır Kültürü ile açıklayan Özdil, Çadır Kültürüne dair şu açıklamayı yaptı:
“Çadır kültürünün hazin bir neticesidir. Çadırın içi kendisinindir, çadırın dışı onu alakadar etmez.“
Özdil’in Türk aile yapısı ve toplumun genelinde görülen Çadır Kültürünü şu sözlerle açıkladı:
“Aile kavramı güya bizim toplumumuzda her şeyden önemlidir. Büyüklere saygıda kusur edilmez. Büyüklerin yanında ayak ayak üstüne bile atılmaz.
Amcalar baba yarısıdır. Teyzeler anneden farksızdır.
Enişteler öz ağabey gibidir ya. Gelinler öz kızın olsa anca bu kadar sevilir.
Kuzenler, yeğenler kardeşten ileridir. Yani dünyada akrabalarına bizim kadar bağlı bir başka millet yoktur
ama dede bir ölür kardeşim ya bütün sülale mahkemelik olur.
2 tane osuruktan halıyı paylaşamazdır. Ya mazallah arsa filan kaldıysa miras davası kan davasına dönüşür.
Ya beddualar havalarda uçuşur, ne ölüme ne dirime mezarıma gelme filan hep böyle laflar şeytan görsün yüzünü filan…
Yazlığın tapusuna çökmek için anasını bunak bu diye savcılığa veren mi ararsın. Banka hesaplarına çöreklenmek için babasının imzasını taklit edenler mi ararsın.
Yani ninesinin bileziğini sahtesiyle değiştiren torunlar mı ararsın Türkiye gerçeği..
Güya aile falan herkes birbirini vurur.
50 senelik boş vita tenekesini bile atmak istemezler. Divanların altı kanepelerin arkası, çekyatların sandığı elbise dolapları, çekmeceler, balkonlar 60 senedir kullanılmayan, 60 sene daha geçse yine kullanılmayacak olan eşyalarla doludur ya. Naylonlarla sarılmış, sıkı sıkıya bantlanmış, kolilenmiş eşyalarla doludur her yer.
Ya 90 yaşına gelirler artık bastonla bile yürüyecek mecali kalmaz, buna rağmen hala belki binerim diye sünnetinden kalma bisikletini başkasına vermezler ya.
Bu zihniyetin mutfak dolapların kurcala, yani ben iddia ediyorum restoranların mutfağında bile bu kadar çok tencere yoktur.
He ömürleri boyunca alt tarafı bir otomobil sahibi olacak parayı biriktiremezler, ama ömürleri boyunca en az 3 otomobil tutarında tencere parası ödüyorlar.
Ha böyle böyle iç içe koyarlar eskimesin diye yenisini kullanmazlar.
En eskisini kullanır, yenileri zaten durmaktan kullanılmadığın eski en az 20 tane borcam bulursun bulursun.. Kıtlık varmış gibi istifler ve kızın çeyizine saklıyorum ayağıyla sakla, geline koklatmazlar..
Ya son kullanma tarihi geçmiş ilaçları bile atmaya eli varmaz sayın abi.
Şöyle sıradan bir apartmana bir arama yap, Afrika ülkelerini yetecek kadar ilaç çıkar ya.
Ama kendine ait olan aslında kendi malı olan devletin fabrikalarını, barajlarını, santrallarını, limanlarını, madenlerini, hatta toprağını satarlar.
Kardeşim gözünün içine baka baka satarlar gıkını bile çıkarmaz. Çadır kültürünün hazin bir neticesidir.
Çadırın içi kendisinindir, çadırın dışı onu alakadar etmez..
O şakır şakır satılan fabrikaların, limanların, madenlerin, sümerbankın tekelin petkim’in, telekom’un…
Ya aslında tapusunun kendisine ait olduğunu idrak edemez.
Aidiyet sıfırdır kasası boşaltılan merkez bankasının aslında kendi cüzdanı olduğunu idrak edemez.
Varlık Fonunun aslında kendi varlığı olduğunu kavrayamaz.
Kendisinden alınıp başkasına verilmesine ses çıkarmaz.
Bir tane tırışkadan kilim yüzünden bütün sülalesi ile mahkemelik olur.
Memleketini satarlar gıkını çıkarmaz.”